ALEVİ-BEKTAŞİ TARİHİ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
![](http://www.psakd.org/resim/banaz_2006_semah.jpg)
EHLİ BEYT KİMDİR?
"Ehli Beyt" hem Kur'an hem de sünnette üzerinde önemle durulan ve ümmet için de apayrı bir öneme sahip olan bir kavram. Allah (c) Kur'an-ı Kerim'de Ahzâb sûresinin 33. ayetinde şöyle buyuruyor:
"Ey Ehli Beyt! Hiç kuşkusuz Allah sizden her tür pisliği / kusuru / günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor."
"Ehli Beyt" kavramı Arapça'da bir isim tamlamasıdır ve "ev halkı" anlamına geliyor. Ama Kur'an ve Sünnette tamamen terim / ıstılah olarak kullanılan bu kavramdan maksat ne? Bununla kimler kastediliyor? İşte bu konuda başlıca üç görüş var:
* Peygamberimizin sadece hanımları.
* Peygamberimizin damadı Ali, kızı Fâtıma, torunları Hasan ve Hüseyin ve hanımları.
* Peygamberimizin damadı Ali, kızı Fâtıma, torunları Hasan ve Hüseyin.
I. Görüşün Delilleri:
Bu görüş Abdullâh b. Abbâs'ın azatlısı İkrime ile Mukatil b. Süleyman'a ait. Özellikle İkrime'nin, Medine'de çarşı pazar dolaşarak "Ehli Beyt" ayetinin sadece Rasûlullah'ın hanımları hakkında nâzil olduğunu söyleyip durduğu rivâyet ediliyor.
İkrime, her ne kadar Buhârî'nin çok güvendiği; onun için de hadislerine bolca yer verdiği bir râvî ise de, son derece sabıkalı olduğu, Ehli Sünnet hadis ve tarih ulemasının itiraflarıyla sabit.
Hâricilerin İmam Ali'ye ve Ehli Beyt'e düşmanlıklarını anlatmaya bilmem gerek var mı? İmam Ali'ye kılıç çeken ve onu namazda iken katleden bir zihniyetin Allah ve Rasûlü ile ilgilerinin olduğunu sanmak ahmaklıktır! Bu kafaya sahip olanların izzet ve şerefinden bahsetmek de mümkün değil! Allah'ın tertemiz kıldığı, Rasûlü'nün "Ali'yi seven beni de sevmiş, ona düşman olan bana da düşman olmuş olur!", "Ali'ye söven bana sövmüş sayılır!", "...Onu sadece münâfıklar sevmez!"... buyurduğu bir kimseye düşman olan, onu namazda katleden bir zihniyete nasıl güvenilir!
İşte İkrime bu kafaya sahip! Böyle birisinin hadisini almak ve ona Allah ve Rasûlü'nün emanetlerini güvenmek mümkün mü!? Ali'ye Ehli Beyt'e düşmanlığıyla Allah ve Rasûlü'nün de gazabını hak eden birisinin rivâyetlerini nasıl kabul edebiliriz? Fâsıkların rivâyetinin makbul olmadığını hepimiz biliyoruz. Münafık aynı zamanda fâsık değil mi? Üstelik ez-Zehebî'nin de belirttiği gibi, harici olduğu için kendisinin dışında tüm müslümanları tekfir eden birisi!
Diğer yandan, çoğu sahih senedlerle rivâyet edildiğine göre, Abdullâh b. Abbâs'ın oğlu Ali, Abdullâh b. Ömer, Abdullâh b. Ömer'in azatlısı Nâfi', Saîd b. Müseyyeb, Atâ b. Ebî Rabâh, Tavus b. Keysân, Muhammed b. Sîrîn, Muhammed b. Abdirrahmân b. Ebî Zi'b, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî, Mücâhid b. Cebr, Süleyman b. Tarhân et-Teymî, Yûnus b. Cübeyr el-Basrî, İbn Sa'd ve benzerleri, İkrime'yi "yalancılık"la, "zayıflık"la ve "huccet olmamak"la suçluyorlar. Ahmed b. Hanbel, İkrime'nin valilerden hediye(!)ler aldığını söylüyor. Şimdi sorarım sizlere: Böyle bir adamın sözünün ne değeri olabilir! Ona sika/güvenilir diyerek rivâyetlerine yer verenler hiç Allah'tan, hesap gününden korkmazlar mı!?
Gelelim Mukâtil'e; onun da İkrime'den pek farkı yok! Kimi "yalancılık"la, kimi "zayıflık"la, kimi de "hadisleri gerçek dışı" olmakla suçluyor onu. Kısacası güvenilir olmadığında ittifak var.
İşte bu iki yalancı "Ehli Beyt"ten kasdın Sadece Rasûlullah'ın hanımları olduğunu iddia ediyor. Özellikle İkrime bununla da hızını alamamış olacak ki, aynı görüşü sabık efendisi Abdullâh b. Abbâs'a isnad etmekten bile çekinmiyor!
Bunların delili, ilgili ayetin hem baş tarafında hem de devamında Rasûlullah'ın hanımlarından bahsediliyor olması. Dolayısıyla onlara göre "Ehli Beyt"ten kasıt da Rasûlullah'ın (s) hanımları oluyor.
Oysa bu görüşün sakatlığı meydanda. Çünkü eğer maksat onlar olsaydı, ayette geçen "sizden" ve "sizi" zamirleri müennes / dişil gelirdi. Halbuki, ayette geçen zamirler müzekker / eril! Arapça'da erkek zamirleriyle sadece dişilerin kastedilmesi ise dil kurallarına tamamen aykırı. Ayrıca bu görüş, "Ehli Beyt"ten kastın kimler olduğunu açıkça belirleyen sahih hadislere de ters.
II. İkinci görüşün delilleri:
Bu görüş ise genelde Ehli Sünnet kardeşlerimize ait. İbni Kesîr hararetle bu görüşü savunuyor, Fahruddin er-Râzî ve Elmalılı Hamdi Yazır gibi bazı müfessirler ise Allah'ın Rasûlü'nün (s) bütün çocuklarını da bu halkaya katıyor!
Bunların delili, "Ehli Beyt"ten bahseden ayetin, Rasûlullah'ın (s) hanımlarından bahseden âyetler arasında yer alması, hadislerde söz konusu dört kişinin Ehli Beyt'ten sayıldığının belirtilmesi ve ayette geçen erkek zamirinin Arap dili açısından buna mani olmayışı.
Doğrusu konuya sırf Arap dili açısından yaklaşacak olursak; bu tez yanlış değil. Arapça'da çoğul erkek zamirleriyle hem erkekleri, hem de kadınları kastetmek mümkün. Ancak tabii ki buna aklî ve naklî başka deliller engel olmuyorsa!...
Az ilerde de izah edeceğimiz gibi, "Ehli Beyt"ten kasıt her kimse, ayet onların her tür pislikten, ayıptan, günahtan, ahlaksızlıktan; kısacası Allah ve Rasûlü'nü rahatsız eden her şeyden uzak ve tertemiz olduklarını ifade ediyor. İşte bu sonucu "Ehli Beyt'tendir" dediğimiz kimselerin yaşantılarıyla birleştirmemiz, yani bunun sağlamasını yapmamız gerekiyor: Acaba uygun mu değil mi? Şayet uyum ve uygunluk varsa mesele yok. Yok eğer öyle değilse; o kimselerden Allah ve Rasûlü'nü rahatsız eden bir şeyler sadır olmuşsa, bir takım yanlışlar yapmışlarsa... onlar "Ehli Beyt"ten değil demektir. Bunu herkese uygulamak ve sonucuna Allah rızası için katlanmak zorundayız.
Kur'an'a, sünnete ve peygamberimizin hanımlarının -özellikle- bazılarının hayatına bir göz atalım:
Kur'an'dan Tahrîm sûresini baştan sona bir okuyalım lütfen! Âyetlerin hangi sebeple indiğini, buna sebep olan annelerimiz hakkında Yüce Rabbımızın (c) neler söylediğini, sûrenin son üç ayetinde nasıl bir benzetme yapıldığını bir görün; sonra insaf ve adaletle söyleyin: Bu annelerimizin "Ehli Beyt"e katılması mümkün mü? Ayet gereği "tertemiz ve kusursuz" olması gereken kimseler o büyük hataları yapar mı? Buna rağmen onları "Ehli Beyt"e katmak Kur'an'ı Kur'an'la çelişkiye sokmak olmaz mı?
Peygamber Efendimizin (s) ilerde gelecek bazı hadislerinde, bazı annelerimiz için "Hayır! Sen Ehli Beyt'ten değilsin; ama hayırlı bir kadınsın!" buyurduğunu göreceğiz. Buna muhatap olan Ümmü Seleme annemizin ise Tahrîm sûresine konu olacak hiçbir davranışta bulunmadığını da dikkate alalım!
Yukarda Tahrîm Sûresine konu olduğu kesin olarak bilinen Ayşe ve Hafsa'nın -ki biri Ebûbekr'in, öbürü ise Ömer'in kızıdır- Ehli Beyt'e karşı çok soğuk yaklaşımlarını, İmam Ali'ye karşı düşmanca tutumlarını, Hz. İmam'a karşı savaş açacak kadar ileri gittiğini herkes biliyor. Bütün bunlar "Ehli Beyt" kavramıyla ve bu kavramın genel muhtevasıyla nasıl birleştirilebilir? Allah'ın tertemiz kılıp her tür kötülükten arındırdığı insanlar hiç birbirlerine düşman kesilir mi? Hiç birbirleriyle kavga eder mi? Ehli Beyt'in geçek temsilcileri olan Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin arasında hiç böyle bir şey görülmüş mü? Onlar, bırakın kavga etmeyi, hiç birbirlerine küsmüş, darılmış mı?...
Elbette hayır! Çünkü onlar gerçek Ehli Beyt'tir. Ehli Beyt'ten olanlar yanlış yapmaz. Allah ve Rasûlü'nü (s) hiçbir zaman üzmez. Herhangi bir ayet ya da sûreye olumsuz yönde malzeme olmaz. Ehli Beyt mensupları birbirleriyle asla didişmez, itişip kakışmaz; ve asla birbirlerine düşmez. Bu hem "Ehli Beyt" ayetinin gereğidir, hem de tarihte böyle bir vak'a olmamıştır.
Diğer yandan "Ehli Beyt" olmanın getirdiği çok büyük bir sorumluluk daha var: O da hem siyasi, hem de ilmi alanda İslâm toplumuna riyaset ve rehberlik etmek... Bu da Kur'an'ı ve Allah'ın Rasûlü'nün sünnetini / öğretilerini kusursuz bir biçimde bilmeyi gerektirir. Bütün bu konularda peygamberimizin hanımlarının da ehil olduğunu ileri sürmek büyük bir cehâlettir, Ehli Beyt'in hakkını yemektir; apaçık zulümdür.
Demek ki Kur'an, sünnet ve tarihi gerçekler bu tezi temelinden sarsıyor. Arap dili "mümkün kılıyor" diye bütün bu gerçekleri görmezden gelemeyiz. Kaldı ki Arap dili "çoğul erkek zamiriyle hem erkek ve hem de kadınların birlikte kastedilmesi mümkündür" diyor; "zorunludur" demiyor.
"Peygamberimizin eşlerini Ehli Beyt'in içine katmamak Allah'ın Rasûlü'nü (s) üzebilir!" gibi tamamen duygusal yaklaşımların yeri yok burada. Öyle bir şey olsaydı, Allah'ın Rasûlü (s) "ben de dahil miyim ya Rasûlallah?" diyen Ümmü Seleme annemize "hayır!" demezdi. Bu durumda Allah'ın Rasûlü'nü üzse üzse hanımlarını Ehli Beyt'e dahil etmek üzer.
Kaldı ki şu hususa da dikkat etmek gerekiyor burada: Ehli Beyt'in kimler olduğuna karar veren ne siz, ne de biziz; aksine Allah ve Rasûlü'dür. Dolayısıyla hiç kimsenin akıl yürütüp duygusal davranmasına; ilâhî irâdeye müdahale etmesine gerek yok!
EHL-İ BEYT
Hz. Muhammed’in kızı Fatıma anamızdan gelen soydur. Bu soya giren her kişi Alevi için kutsal önderdir.
- 1-Hz. Muhammed
- 2-İmam Ali
- 3-Hz. Fatma anamız
- 4-İmam Hasan
- 5-İmam Hüseyin
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 9 ziyaretçi (11 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|